Konuşmak bir bakıma dahil olmaktır. Havada olana, karada olana ve zamanda yer alana dahil olmak. Ne zaman birinin söyleyecek sözü kalmasa ve şiddete başvuracak olsa onu tam da o anda konuşturmamız gerekir. Böylece herkesin ortak malı olan kelimeleri bir araya getirerek artık sadece kendisine ait olan cümleler kuracaktır.
İnsanın kendine ait cümlelerinin olması kendi varlığına saygı duymasına vesile olmakta. Böylece kendine saygı duyan kişi karşısındakine de saygı duymayı bilecektir.
İnsan konuştuğu dil ile anlatır kendini. Duygularını ve daha nice aklından geçirdiklerini. Yabancı bir memlekette kendi dilini konuşan birisini keşfettiğinde kendini ona yakın hissetmesi güvenliğiyle ilgilidir. İşte dil de insana konuşabildiği ölçüde güvenlik sunar. İnsanlar konuşa konuşa...
Dilin insana verebileceği en güzel hediyelerden biri hikayeleme kabiliyetidir. Mesela, "Bir kuş öldü ve çocuk onu toprağa gömdü." cümlesi bize iki farklı eylemi sırasıyla anlatır. Ama "Bir kuş öldü ve çocuk onu ağlayarak toprağa gömdü." cümlesi ise düz bir anlatımdan çok daha fazlasını aktarır bize. O kadar ki çocuğun gözyaşlarından sızan acılarına ortak olup başını okşamaya sevk eder bizi. Dilin hikayeleme özelliği esasında durağan olan imgeleri hareket ettirir. Tıpkı ilk cümleyi bir seyirci gibi izlerken ikinci cümlede yanına gidip çocuğun başını okşama hissini bizde uyandırması gibi.
Dil insanın memleketidir. İnsanı onu ürettikçe hareket ettiren, yeni insanlarla bir araya getiren, onların hikayelerine ortak eden ve kendi hikayelerimizi onlarla paylaşabilmemize zemin hazırlayan bir memlekettir dil.
Bize de bu memleketin vatandaşları olmak düşüyor.