Gizem KARADAĞ- Ali Oğulcan ARSLAN/ANKARA, (DHA)- TÜRK Eğitim Derneği'nin (TED) Düşünce Kuruluşu TEDMEM Koordinatörü Dr. Sabiha Sunar, TEDMEM 2024 Eğitim Değerlendirme Raporu’nu değerlendirdi. Sunar, “Harvard Üniversitesi Uluslararası Kalkınma Merkezi'nin geliştirdiği Kompleksite Görünümü Endeksi’ne (COI) göre Türkiye, mevcut üretim altyapısıyla daha yüksek katma değerli üretime geçiş potansiyeli açısından dünya sıralamasında 1’inci sırada yer alıyor. Bu veri, Türkiye’nin doğru dönüşümleri gerçekleştirdiği takdirde küresel rekabet gücünü artırma ve ekonomik sıçrama yapma kapasitesine sahip olduğunu göstermektedir. Bu potansiyelin hayata geçirilmesinde en kritik faktör eğitimdir” dedi.

Türkiye'nin eğitim sistemini ileriye taşımak amacıyla bilimsel yaklaşımlar ve veri temelli analizlerle hazırlanan ‘TEDMEM 2024 Eğitim Değerlendirme Raporu’ yayımlandı. Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan TEDMEM Koordinatörü Dr. Sabiha Sunar, “Biz eğitim değerlendirme raporlarını 2014 yılından beri yazıyoruz. Dolayısıyla 10 yıllık süreçte Türkiye'de eğitim sisteminde neler yaşandığını tüm boyutlarıyla ortaya koyabilecek durumdayız. Şu an 2024 yılında ilk kez farklı bir şey denedik. Önceki yıllardan farklı olarak Türkiye'yi küresel bir perspektiften ele aldık. Yani Türkiye'nin beşerî sermayesini küresel bir perspektifle ortaya koymaya çalıştık. Burada şunu gördük. Harvard Üniversitesi Uluslararası Kalkınma Merkezi'nin geliştirdiği Kompleksite Görünümü Endeksi’ne (COI) göre Türkiye, mevcut üretim altyapısıyla daha yüksek katma değerli üretime geçiş potansiyeli açısından dünya sıralamasında 1’inci sırada yer alıyor. Bu veri, Türkiye’nin doğru dönüşümleri gerçekleştirdiği takdirde küresel rekabet gücünü artırma ve ekonomik sıçrama yapma kapasitesine sahip olduğunu göstermektedir. Bu potansiyelin hayata geçirilmesinde en kritik faktör eğitimdir. Japonya, Güney Kore, Singapur ve İsviçre gibi yüksek ekonomik kompleksiteye sahip ülkeler, eğitim sistemlerine yaptıkları uzun vadeli yatırımlarla bu başarıyı elde etmişlerdir. Biz de tüm raporumuzu eğitim sistemini nasıl geliştirebiliriz, nasıl katkı verebiliriz politikalarını bunun üzerinden yapılandırdık” diye konuştu.

Sunar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Öne çıkanlardan ilki, eğitim sistemine yaptığımız yatırım. Yani bütçe üzerinden biraz konuşmaya ihtiyacımız var. Türkiye aslında merkezi yönetim bütçesinin önemli bir kısmını eğitime ayırıyor. Bakanlıklar sıralamasına da Millî Eğitim Bakanlığı ikinci sırada geliyor. Ama bütçenin yüzde 81'ini personel giderleri ve SGK primleri oluşturuyor. Dolayısıyla bizim eğitim sisteminin öncelikli ihtiyaçlarını yerine getirmek için, o reformları etkin bir şekilde uygulayabilmek için kullanabileceğiniz bütçe yalnızca yüzde 19'da sınırlı kalıyor. Bunu uluslararası göstergeler üzerinden de inceleyebiliyoruz. Orada da şunu görüyoruz. Bazı sürdürülebilir kalkınma hedefleri için bazı eşik değerler var. Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasılasından ayırdığı değer, aynı zamanda merkezi yönetim bütçesinden ayırdığı değer, bu eşik değerlerin alt sınırında yer alıyor. Bizim aslında eğitim sistemimizi daha üst bir noktaya taşıyabilmemiz için kamu finansmanını güçlendirme ihtiyacımız var. Burada çarpıcı bir veri tabii ki ailelerin üzerine düşen mali yükle ilgili. Yine OECD ülkeleriyle karşılaştırdığımızda hem temel eğitim seviyesinde hem orta öğretim seviyesinde ailelerin üzerine düşen mali yük, bizde uluslararası ortalamaların üzerinde. Kademelere göre yaklaşık 2-3 katı kadar değişiyor. Burada da şöyle bir riske dikkat çekmek istiyoruz. Türkiye'de nitelikli eğitime erişim, ailelerin sosyoekonomik düzeyinden bağımsız hale gelmeli. Yine kamu finansmanının, yani devletin eğitime ayırdığı bütçelerinin artırılması gerektiği sonucuyla toparlayabiliriz.”

Türkiye’nin ekonomik sıçrama kabiliyeti yüksek bir ülke olduğunu vurgulayan Sunar, şunları söyledi:

Çanakkale'de okul kantinleri öğrenciler tarafından denetliyor Çanakkale'de okul kantinleri öğrenciler tarafından denetliyor

“Türkiye, ekonomik sıçrama kabiliyeti yüksek bir ülke. Bunu gerçekleştirebilmesi için de insan kaynağına, yani beşerî sermayemize yatırım yapmamız lazım. Bunun ilk koşulu tabii ki tüm öğrencilere fırsat eşitliğini sağlayabilmek. Bunun için önce okul dışında kalan çocuk sayımızı azaltmamız lazım. Yani zorunlu eğitim çağında olup okul dışında kalan çocuk sayımız ne yazık ki fazla. Ve son 3 yılda da bu sayıda bir artış söz konusu. 613 bin çocuğumuz zorunlu eğitim çağında olmasına rağmen okula kayıtlı değil. Bunun için yapılması gerekenler var. Bunların başına da bölgesel analizler geliyor. Bizim çocuklarımız neden okul dışında kalıyorlar? İl-ilçe bazında hatta mahalle ve okul bazında bu analizlerin yapılmasına ihtiyacımız var. Çünkü şunu da görüyoruz, okul dışında kalan her 4 çocuktan 3'ü 14-17 yaş aralığında. Bu da akıllara tabii ki düşük aile gelirini, erken yaşta çalışma gerekliliğini getiriyor. Bu analizlerle çocukların fırsat eşitliği bağlamında güçlendirilmesi gerektiğini öneriyoruz.” (DHA)

Kaynak: DHA