Ey Türk titre ve kendine dön!... Üstte mavi gök çökmedikçe, alta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir... Bilge Kağan
Ortadoğu'yu ele geçirmek için saf dışı bırakılmaya çalışılan (İran, Rusya, Türkiye Cumhuriyeti) bu üç ülkenin bölgeye olan hâkimiyeti sonlandırılmadan hedefe ulaşamayan yenidünya düzeni mimarları oyunlarına her gün yenisini ekleyerek devam ediyor.
İran Tahran'da giyinme şekli gerekçe gösterilerek gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini gözaltında uğradığı işkence nedeniyle komaya girmiş ve nihayetinde ölmüş ve insanları sokağa döken olaylar neticesinde İslam dini aşağılanma ve iç karışıklık yaratma sürecine girilmişti.
Aralarının kötü olduğunu bilen Batı ülkeleri ve Batı medyası, Ukrayna çevresindeki yapay gerilimi tırmandırmak için kumpas başlattı ve Batıya yönelen Ukrayna'yı her anlamda sizi destekliyoruz mesajları vererek Rusya'nın kucağına verip savaş çıkmasına sebep oldu.
Türkiye Cumhuriyetini mevcut hükümeti devirip yerine kukla bir anlayış getirmeye çalışan düzen de aynı düzendir. Ortadoğu’da son yıllarda yerli ve milli sanayileşme ile ciddi bir yükselişe ve hâkimiyete sahip olan Türkiye tamamı ile hedef haline getirilmiştir. Bu durum yok edilmeden “Arz-ı Mevud’un” gerçekleşmeyeceğini anlayan global çete, kendi hükmü altında idare edebileceği ülkelere kendi liderlerini getirme planları içerisine girmiştir. Dünya ülkelerinin tamamına yakını global çete düzeni ile yönetilip idare edilmektedir. Ve bu ülkelerin kendilerine ait güçleri yoktur.
Türki Cumhuriyeti üzerinde oynanan oyunlar da bunlardan farklı değildir. Halkı karşı karşıya getiren hamleler temcit pilavı misali masaya konulup servis ediliyor. Malumunuz nedense hala “din elden gidiyor, vatan elden gidiyor, ekonomik kriz, milli manevi değerlere saldırı, Atatürk ve tarihi şahsiyetler, din, kitap ve peygamberler üzerinden yürütülen kara politikalar… Bu işler sosyal medya ve birçok yayın organı üzerinden kutuplaşma yaratılarak, aynı kandan, aynı candan, aynı memleket, aynı topraktan olan insanlar kin ve nefret söylemi ile birbirine düşman edilmeye çalışılıyor.
60'lı, 70'li ve 80'li yıllarda bunları başaran güruh aynı nizamı Z kuşağı safsatası adı altında gençliğin beynine yerleştirme politikası ile gençleri ilim, bilim ve okumaktan uzaklaştırmak için oyunlar oynanıyor.
Onun için süreçleri değerlendirirken özgürlük ve ekonomiden önce gençlerin en çok verdiği olgu milli ve manevi değerler olmalıdır.
Vatan toprağı olmayan bir halkın özgür ve ekonomik açıdan güçlü olması mümkün değildir.
Vatan toprağı olmayan halklar ilim ve fen de ilerlemesi mümkün değildir.
Vatan toprağı olmayan halklar kendi iradesiyle değil dayatma sistemler ile yaşamaya mahkûmdur.
"1914 Aziz Kaptan" adlı romanında da belirttiğim gibi, Aziz Kaptanın kıyama kalkarken silah arkadaşlarına söylediği sözler geldi aklıma... Şöyle diyordu Aziz Kaptan;
“Üzerlerini çimenlerin örttüğü şu toprak altın-da yatanlar bizim atalarımız değil midir?
Onlar, biz bu topraklarda rahat yaşayalım diye şehit düşmediler mi?
Peki, şu vehim durumda memleket işgal altındayken, bizler kendi rahatımızı mı düşünelim, yoksa atalarımızın bizim uğrumuza can verdiği bu memleketi mi?
Biz de atalarımız gibi yürekli olursak, o zaman bu memleket bizimdir. Bizim olmayan memleket-te biz biz değilizdir.
Vatan yoksa namus da yok
Vatan yoksa ocak da yok
Vatan yoksa sen yok, ben yok
Vatan yoksa bir hiçsin
Vatan yoksa her yer sana gurbet...”
Aslında her dönemde ve her devirde olduğu gibi durum tamda bundan ibaret...
Saygım ile...