Doğaya karşı içimizde hep bir özlem var. Ağaç kesimi, yeşilin tahrib edilmesi denilince toplum olarak direniş gösterebiliyor, yürüyüşler düzenliyoruz. Bu gerçekten çok güzel bir durum lakin bu noktada akılları kurcalaması gereken bir mesele var; bu kadar doğayı önemseyen bir toplum neden doğadan kaçar? Pek tabii kentli olma isteği yüzünden. Kısaca; dogayı seven ama kentten kopamayan bir insan profili ile karşı karşıyayız.
Dikkat ettiyseniz şehir demedim, kent dedim. Yeri gelmişken kent ve şehir ayrımını da yapmak gerekir fakat bunu satır arasına sıkıştırmak yerine sonraki yazilarimda daha detaylıca yapmak istiyorum. Diğer taraftan ülkemizde göç olgusu incelendiğinde kırdan kente doğru sürekli bir akış olduğunu istatistiki veriler çerçevesinde biliyoruz. İnsanlar gelecek planlarını hep kentler üzerine kuruyor. Bunun belki de en somut örneğini Rize'de görebiliyoruz. Doğasıyla herkesi kendine hayran bırakan Rize, kendi halkına bu konuda yaranabilmiş değil çünkü herkes o muhteşem doğadan kaçıp merkeze yönelmek istiyor ya da bulunduğu yerleri betonlaştırıp kentleştirme peşinde. Peki sizce bu duruma sebebiyet veren maddiyat mı yoksa modernizmin olumsuz etkiler mi? Sanırım tartışılır.
Çoğu insanın düştüğü yanlışa hepimiz düşmüyor değiliz. Cemiyette olmayı kentte yaşamayı modernlik olarak görme eğiliminden kurtulamıyoruz. Oysa ki doğa tahribat edildiğinde verdiğimiz tepkiyi birazda içinde bulunduğumuz o huzurlu yaşamı tatmak, korumak ve tadını çıkartmak için harcarsak daha mutlu insanlara dönüşebiliriz.