Bazen bazı bitkilerin birçok hastalığa iyi geldiğini duymuşsunuzdur. Size inanılır gibi gelmese de izn-i İlahi ile bu kabiliyette bitkiler var. Günümüzün ifadesiyle adaptojen bitkiler olarak adlandırılan bu bitkiler, geleneksel ve tamamlayıcı tıpta fitoterapi uygulamalarında beni en çok etkileyen konu olmuştur. İnsanı hayrette bırakan bu mucizevi meseleyi dilim döndüğünce sizlere anlatmak isterim.

Yazımı okurken adaptojen bitki nedir diye arama motoruna yazıp bakan okurlarım bu bitki üzerinde çok fazla araştırma yapıldığından olsa gerek panax ginseng bitkisiyle karşılaşacaklardır. Tabii ki bu kabiliyetteki bitkilere tek örnek panax ginseng değil. Ardıç meyvesi, karamuk meyvesi, meyan kökü, üzerlik tohumu, kurt üzümü, çemen otu, zencefil, tarçın, ısırgan tohumu ve hünnap gibi birçok adaptojen kapasiteye sahip bitki var. Ama benim bugün sizlere hatırlatmak istediğim bir başkası: küçük siyah tohum çörekotu.

Önce "adaptojen"i tanıtmakla başlayayım. Henüz modern tıpta tam karşılığı olmasa da 1947 yılında Rus bilim adamı Lazarev tarafından kullanılmış bir ifade... Ancak geleneksel ve tamamlayıcı tıbbın yüzyıllardır bazı bitkileri vasıflandırdıkları bir özellik. Adaptojen bitki demek, insanın vucudunun her türlü strese karşı adaptasyon sağlamasına yardımcı olan bitki demek. Bir tür regülator. Bugünün ifadesiyle, insan vucudunun fabrika ayarlarına dönmesini sağlayan bitki. Aslında bu bitkilerin insan vucudundaki çalışma tarzı, adeta kendi yaşam sistemleri gibidir. Yani bitkinin kendini iç ve dış saldırılardan korumak için ürettiği sekonder bileşiklerin, insan sağlığını desteklemesinden ibarettir. Adeta zor şartlara adapte olma kabiliyetlerini, vücudumuzla paylaşmasıdır.

Geleneksel Tıbba göre hastalık tanımına bakarsanız, alerji, anksiyete, kronik yorgunluk, depresyon, duygusal sitres, kalp-solunum hastalığı, romatizmal hastalıklar, cilt hastalıkları vs...Hepsinin kaynağının vucudun denge durumunun bozukluğundan kaynaklandığını görürsünüz. Bu noktada vucudun doğal iyileşme gücünü arttırarak desteklenmesi gerektiğini ve bunun en doğal yolunun da adaptojen bitkilerden geçtiğini görmemek mümkün değil.

Her zaman dediğim gibi, işin tedavi boyutunu konunun uzmanlarına bırakalım. Ancak koruyucu hekimlik adına sağlığımızı korumak için adaptojen kabiliyeti olan, her derde deva diyebileceğimiz çörekotu tohumunu da kullanmaktan korkmayalım. Zira bugün çörekotu ile ilgili araştırmalar neticesinde bu bitkinin; antienflamatuar, antimikrobiyal, antikanser, antifibrotik, antidiyabetik, antihistaminik, hipolipidemik gibi birçok özelliklerinin yanında, karaciğer, böbrek, mide-bağırsak sistemi, sinir sistemi, dolaşım sistemi, üreme sistemi, solunum sistemi, kas iskelet sistemi, bağışıklık sistemi vs. birçok sistem üzerinde koruyucu ve tedavi edici etkisinin olduğu bilinmektedir.

Çörekotu tohumunu en pratik biçimde, günlük 1 - 2 gram yani bir silme çay veya tatlı kaşığı kadar kullanmanızı tavsiye ederim. Ağzınıza alıp bir iki dakika çiğnedikten sonra bol suyla yutabilir veya havanda döverek bir miktar çatlattıktan sonra bal, yoğurt veya meyve püresiyle karıştırıp yiyebilirsiniz. Yine havanda dövdükten sonra kahvaltılık peynirinizin veya salatalarınızın üzerine serpiştirip yiyebilirsiniz. Ne şekilde yerseniz yiyin ama bu küçük siyah tanecikleri düzenli olarak kullanın. Zira 'Ölümden başka her derde devadır.' diye peygamberimizin (asv) methine mazhar olmuş, bana göre adaptojen olduğu tescillenmiş bir bitki, çörekotu!

Sağlıcakla kalmanız dileğiyle...