11 vilayetimizi kasıp kavuran depremde ölenlerin sayısı 43 bini aştı. Günler geçmek bilmiyor.
Oysa Şubat ayı yılın en kısa ayı. Bazı zamanlar sert rüzgarda yeldeğirmeninin kanatları gibi birbiri üzerine devrildiğine şahit olurduk, günler şıp diye geçip giderdi.
Bu Şubat bitmedi. Adeta daha çok insanımızı yutmaya çalıştı her gün.
Sonuna yaklaşılan ömür akışının çabuklaştığını, kuyruklu yıldızın güneşe yaklaştığı anlarda hızlanması gibi koşarak gittiğini hepimiz biliriz.
Şair bu hızlı sona gidişi durdurmak ister.
“ sabah uzun sürdü, oldu öğle, hızlandı ikindi
Sonra ne çabuk kılındı akşam.!... derken
Altın bir ırmak çıkıverdi karşıma.
Tam ben mor dağların ardına
Sonsuz yatsıya hazırlanırken .
Ne tuhaf!.. Dağa yaslanan solgun güneş,
Çabuk batmasın istiyorum şimdi…”
Heyhat… Geçmeyen günlerin sancısı bağrımıza hançer gibi saplanıyor!
Geçsin bu kara günler istiyoruz!
Cemreler düşmeye başlarken havaya, suya, toprağa, on binleri hala ısınmayan toprağa, ıssız soğuk kara toprağa vermeye devam ediyoruz!
Acılarımız katmerleniyor! Feryatlar, yürek burkan hikayeler sel gibi!..
Hala “biz” diyemedik!
“Biz” demediğimiz için zulüm arttıkça artıyor.
Hala siyaset üzerine ayrıştırmaya devam ediyoruz!
“Bulunur derman ölümden gayri derde
Bu zülüm derdinin dermanı yok mu?”
Suç belli, suçlu beli. Ceza ne zaman?
Milletimize bu felaketi yaşatanlar bir bir hesap vermeli, masum insanların katilleri adalet karşısına çıkarılmalıdır.
O zaman Şubat ayı eski bilinen haline döner, insanların yüreği ısınır cemreler gibi!
Şubatla başlayan cemreler kara kıştan çıkışın işaretleridir.
Isıt yüreğimizi yarabbi!...
Selam ve dua ile….