Saatlerce caddelerini arşınladığım yeşil cennetimde artık nefesim yetmediğinden değil, kaybettiklerimin ağır yükleri nedeniyle yürüyemez oldum.

Düşünce tarihinde şehir ve insan arasında pek çok benzerlikler kurulmuştur. Başta Farabi olmak üzere birçok filozof şehri bedene benzetmiştir. 
Merkezi bedenin kalbi, cadde ve sokakları damarlarına, yöneticileri ise beyne benzetilmiştir. 
Şehrin de insan gibi muharrik bir gücünün, yani ruhunun olduğuna da kail (aklı yatmış, inanmış (kimse)). olunmuştur. 
Bu durum beraberinde şehrin ruhunun ne olduğu sorusunu gündeme getirmiştir. 
Buna farklı cevaplar verilmiş olsa da şehrin ruhunun insanlar tarafından oluşturulduğu ve onlar tarafından var kılınan ve o mekana kimlik ve kişilik kazandıran “şey” olduğunda hemfikir olunmuştur. 
Dolayısıyla bir şehrin o gizemli tözünün (Töz ya da cevher, değişen yüklemlere desteklik eden değişmez gerçeklik; kendi kendisiyle, kendi kendisinde var olan anlamındaki felsefi kavram), söz konusu şehrin tarihi, kültürü, mimarisi, musikisi, edebiyatı, sanatı, fokloru, maddi ve manevi zenginliği, kişilerin kulağına fısıldadığı destanları, kendine ait tınısı ve yetiştirdiği seçkin insanlar vb. incelenerek ancak tebellür (billur durumuna gelme, billurlaşma). ettirilebileceği ifade edilmiştir. 
Bunların şehirlerin ruhu olduğuna inanılmasının nedeni ise şehrin içerisinden söküp aldığımızda karşınızda kocaman bir taş yığından başka bir şeyin kalmayacağı hakikati olmasıdır.
Fazla değil, 9 sene ayrı kaldığım Rize her gün ayrı bir şaşkınlık yaşamama sebep oluyor!
Her hangi bir şeyin kaybolması üzücüdür. Fakat şehir anlamında düşündüğümüzde değişen bir cadde, kapanan tanıdık bir yer, ölen bir tanıdığınız gönlümüzde kapanmayacak yara açar!
Saatlerce caddelerini arşınladığım yeşil cennetimde artık nefesim yetmediğinden değil, kaybettiklerimin ağır yükleri nedeniyle yürüyemez oldum. 
Uzun zamandır köyümdeyim. Rize merkeze bu zaman zarfında bir iki kez indim. Dün tanıdık bir mekanda dostuma uğramak için Kültür Müdürlüğü yakınında durakta indim. Arkadaşımı aradım. “Maalesef kapattık” dedi. Oracıkta yığılıp kalmadığıma şükrediyorum. Tarifsiz bir üzüntü her yanımı kapladı. Yılların gözde mekanı Nevapark kapanmıştı.
Yukarıda yazdığım nedenlerle ruhunu kaybetmiş bir şehirde yaşamanın anlamsızlığı suçunu kime yüklesem şimdi!
Şehrin ruhunu yaşatma adına vilayetimizin yetkilileri bir şeyler yapamaz mıydı? O güzel mekan kapanmasa olmaz mıydı?
Başımı alıp nerelere gitsem acaba? 
Şiir yazamam, kelimeler defterimi yitirildim. Keza, hikaye asla!
Başımı alıp dağ yollarına mı vursam?
Bir başıma denizin derinliklerine mi yollansam!


Baki selam ve dua ile…