Rahmetli ninem ''akıl bir ağaç ise dürüstlük meyvesidir '' derdi. İçinden geçtiğimiz şu meşakatli günlerde akıl ağacından bir nebze olsun faydalanabilmek için dürüst olalım. Yalnız, şuna dürüst olalım, buna dürüst olmayalım demiyorum. Öncelikle kendimize dürüst olalım ki bu meyvenin tadına varırsak başkalarına da tavsiye edebiliriz.

Peki bir kişi kendine nasıl dürüst olur?

Elcevap; samimiyete ulaşmak için iyi niyet patikalarını çiğnemelisin...


Eskilerimiz ''nevi şahsına münhasır adam'' derlerdi. Yani; kendine has davranışları olan, kendi gibi adam. Özüne karşı iyi niyetli ''özü, sözü bir'' kendisiyle iletişimini sağlamış, camın yüzeyine baktığında gördüğü kişiyle camdan ona bakanların gördüğü kişinin değişmediği insan tipi. Hattı zatında nevi şahıs ''şahsın türü'', münhasır ''sınırlandırılmış'' demek olur ki; ait olduğu tür, sınıf veya cins ''nevi'' onun kendisinden ibarettir anlamına gelir. Evet farkındayım! Bunlar biraz ayrıntı lakin şeytan nasıl ayrıntıda gizlenerek Adem'i nisyana (unutkanlığa) sürükledi de yasak meyveyi yedirdi, şimdie biraz nisyandan sıyrılarak ayrıntı kovanına çomak sokmanın doğru bir tercih olacağı kanaatindeyim. Zaten buraya kadar incelediklerimizin altında ne kadar derinlikler olursa olsun elimizde kalan ve bu yazını özeti olan iki kelime var; samimiyet ve iyi niyet...


Toplumda, ahlaki, ilmi, fikri, ticari ve bil hassa siyasi işlerin rayında olması için samimiyet ve iyi niyet patikalarını daha sağlam çiğnemeliyiz ki iyice izi kalsın, gelecekte aynı yoldan geçecek olan nesilin akıbeti de niyetlerinden ötürü hayır olsun. Bu hayrı getirecek olan düşünce de şöyledir; sen birine kötü bir laf eder isen bil ki Allah; ya o insanın kalbine yahut başka bir insanın kalbine, sana aynı lafı söyleyecek cesareti verir ve o söylediğin laf, eninde sonunda döner dolanır sana geri gelir. Akıl ağacının meyvesinden yiyen insan bunu düşünüp kendisiyle müşavere etmedilidir. kendisiyle müşavere ederken şunu da iyi düşünmelidir ki; insanları şiddete davet ededen, devlet varken yasaları kendi kafalarına göre sentezleyip uygulamaya çalışan ve guruplar halinde toplumu karıştırmaya çalışanların söyledikleri sadece idaeolojilerinin gereğini yerine getirmek için çabalardır. Bir çoğu toplumu karıştırmak adına istenileni elde etmek için söylenen lafı güzaftır (boş lakırdı), ne samimi ne de iyi niyetlidir.


Hülasa; ''İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.'' (Bakara 2/177)